28 Şubat 2011 Pazartesi

İz


Eskiden, kalemin çevresine zehirli bir sarmaşık gibi tutkuyla sarılmış parmakların düşüncelerin hızına yetişemeyeceğini sanırdım.
Çünkü bana göre düşünceler kimi zaman ipini koparmış köpekler gibidirler.

Ya da aslında düşünceler, çoğu zaman daha iyi tabilerleri hakederler.
Mesela bir trene ya da tren yolculuğuna benzetilebilir düşünceler!

İstasyondan ayrılıp özgürlüğe koşan bir hız treni gibi pencerelerinden akan bin bir görüntüyü yakalayamayan ve herşeyi birbirine karıştıran bir göz ise olsa olsa kalemdir. Ya da eskiden öyle sanırdım. Kalemimin düşüncelerimi netleştireceğine bulanıklaştıracağını, yokuş tırmanan bir grupta en geride kalan bir ihtiyar gibi olacağını sanırdım.

Oysa şimdi içine eser miktarda sim karıştırılmış pembemsi kırmızı mürekkebi ile kağıt üzerinde önceden belirlenmiş vals adımlarını atarken ben, ona, kalemime ya da geride bıraktığı ize sadece hayranlıkla bakıyorum ve fark ediyorum ki yazmak önce harflere, sonra kelimelere, ardından kelimelerinle bu dünyada bıraktığın ize aşık olmaktır.

Böylece kalemine aşık Proust'u da Orhan Pamuk'u da anlıyorum....

1 yorum:

  1. benim yazdığım kağıdın fotoğrafını koyduğunda inanmaz gözlerle bakmıştım bir süre,taa ki yazının benim olduğunu ikna olana kadar,kendimle yüzyüze gelmiş gibi olmuştum.İnsan kendine ne kadar yabancı ve habersiz olabiliyor,Levent'in her şeyi biriktirişine bazen ne kadar hak veriyorum,geçmişimizi atarak kendimizi unutuyoruz galiba..

    YanıtlaSil