"Saçmalıklar Çağı" son zamanlarda okumaktan en çok
zevk aldığım kitap oldu. kitabı sosyoloji, sosyal psikoloji, felsefe ve hatta
kişisel gelişim kitabı olarak okumak mümkün.
çağımız toplumu, insanı, psikolojisi, yaşayışı, sorunları
üzerine çok güzel tespitlerin yer aldığı kitap böylesine ciddi konuları çok esprili
bir dille anlatıyor. kitabın bir bölümü emin olun sizden bahsediyor.
kitabın altını çizdiğim bir çok yerinden ancak bir
kaçını buraya aktarabileceğim. Elimden gelse
kitabın son bölümünü olduğu gibi aktarırdım ama orası size kaldı…
“her çağ kendisi üstün görür ve diğerlerinden daha
fazla sevilmeyi talep eder. çağımıza, vatanımız gibi büyük değer biçeriz. Bizi ürettiğine göre çağımız iyi olmak
durumundadır.”
“Mutluluğun saçmalığı, onun tanımlanmasının
imkansızlığında, belki tamamen erişilmezliğinde, hatta belki doğrudan
kovalandığında tam zıddına dönüşmesinde ama sıklıkla başka bir şeyin peşinden
giderken beklenmedik bir yerde ortaya çıkışındaymış. İnsanı bundan daha fazla çileden
çıkartacak bir muziplik yoktur heralde”
“ belki bilerek mutlu olmak mümkün değildir. belki mutluluk geriye dönük olarak sadece yitirdikten sonra anlaşılabiliyordur."
"Mutluluğun muhtemelen depresyonunki kadar çeşidi vardır."
"Asla düşündüğümüz ölçüde mutlu veya sefil olamayız. Mizacımız daima kendisini ileri sürer ve insanlar bu yüzden hemen her şeye
alışabilirler. İnsanların nerdeyse yüzde yüzünde mutluluk genetik yapıdaki
farklara bağlı görünmektedir. Mutlu olmaya çalışmak, daha uzun boylu olmaya
çalışmaktan farksızdır."
“İnsanın kendisini kandırma kapasitesi
olağanüstüdür.Ama daha etkileyici bir kapasite daha vardır: kendini haklı
çıkarma
Kendini haklı çıkarmada hiçbir zihinsel eylem zor
değildir ve anı çarpıtmak numaraların en kolaylarındandır.”
“belleğim ‘şunu yaptım ben ‘der. gururum ‘öyle bir
şey yapmış olamam ben’ der ve ödün vermez. sonunda bellek boyun eğer.
Kendi kendini aldatmanın nihai göreviyse kendi
kendini aldatma sürecine dair tüm izleri silmektir.”
“Bugünlerde insanlar “gitmek istiyorum” diyorlar
ama “nereye ve niye” diye sorduğunuzda yüzlerini buruşturuyorlar. Çünkü ortada
belli bir şey görmeye yönelik arzu değil sadece gitmek, hareket halinde
olmak isteği var.Tıpkı köpekbalıkları
gibi, yaşamak için harekette kalmak durumundayız. T.S.Elliot “kıpırdamadan
oturmayı öğret bize” diye dua etmiştir.”
“Artık hemen her yerde mevcut arka plan müzikleri,
zevk alınmak hatta dinlenmek üzere bile hazırlanmazlar. Tek işlevleri sessizliği
bozmaktır ve sessizlik bozulmalıdır. çünkü sessizlik, boşluğun soğuk, korkutucu
sessizliğin hatırlatıcısıdır. insanlar bu yüzden eve gelir gelmez sobayı
yaktıkları gibi televizyonları ve radyoları, hem de aynı nedenden, yani soğuğu
kovmak için açmaktadırlar.”
"Proust’a göre okumak, sohbetin faydalarını,
sohbetin her türlü bezdiriciliğinden uzak sunabilmesidir. Çünkü bu, “bir başka
düşünme yoluyla , insanın yalnızlıkta sahip olduğu ve sohbette derhal yitip
giden entelektüel gücün tadını çıkarırken sürdürdüğü bir iletişimdir” .
"Okumak
, derinlikle derinliğin, sosyal buluşmaların dikkat dağıtıcılıklarından ve
saçmalıklarından uzak karşılaşmasıdır ve canlı kişisel her türlü karşılaşmadan
daha fazla şey kazandırır, haz verir ( ki yazarlarla şahsen tanışmanın
genellikle hayal kırıklığı yaratmasının nedeni budur)"
“Psikolojinin bir diğer keşfi ise olumsuz duyguların olumlulardan daha güçlü ve uzun süre kalıcı olduklarıdır. Olumsuz duygular işgale, ezmeye ve boyunduruk altına almaya kararlı emperyalistlerdir. Öfkenin benliği nasıl kapladığını, kendisini mümkün her yolla besleyişini, zekayı kendini haklı çıkartmalar yaratmaya ve belleği eski dertleri diriltmeye nasıl zorladığını düşünün. Oysa olumlu duygular kısacık bir aydınlatma yaratarak uçup giden kelebekler gibidir.”