BALÇIĞIN BİLEŞİMİ
insan ne taştan, ne tahtadan, ne
ottan,
ne de buluttan yaratılmıştır;
seslerden, susmalardan, imalardan:
konuşmaktan, konuşmaktan,
konuşmaktan…
insan, gülmekten, ağlamaktan
sabah akşam hem kendine,
hem Tanrı’ya
sebepli, sebepsiz yakınmaktan,
mızırdanıp durmaktan
korkulardan, kuşkulardan,
kuruntulardan
biraz umuttan, biraz tutkudan,
bolca rüyadan
onmayan, uslanmayan meraktan,
azıcık akıl, azıcık fikir, azıcık
izan
ve çokça duygudan
yaratılmıştır;
samanlık dolusu bilgi ve bir atımlık
bilgelikten,
icazetli icazetsiz bilgiçlikten
ve körlükten, kör kütük cehaletten;
dar kafalılıktan, taş kafalılıktan,
sevimli ve sevimsiz
mankafalılıktan…
hakikat karşısında domuzuna inattan,
soyuna, türüne, kendine körce
yapışıklıktan,
ve tanrılık taslamaktan ötekine
küstahça;
ama kuzu gibi de uzatmaktan boynunu
- altın tasmasıyla caka satarak hem
de -
kasabın bıçağına ahmakça.
insan işte bunlardan, bunlardan
yapılmıştır
ve kendini aldatmaktan çok defa,
kendini kaybedip, kaybedip de, bir
daha,
bir daha ve bir başkası olarak
keşfetmekten sürekli.
ama insan, bu uyurgezer göktaşı,
bu yer altı ırmağı,
bu ,kabukların, katmanların altında
akan…
kendini
bilmekten yaratılmıştır,
kendini bilmekten ve kendisi olmaktan;
bin bir kılık,bin bir oyun, bin bir rüya içinde
yitirip, yitirip de bulmaktan
yolunu kendi tiyatro çadırının…
bir ölçek özgecilik ve bir ölçek
adanmaktan,
bir ölçek düşünmeye ve sevmeye
cesaretten
ve ölçüsüz, hesapsız muhabbetten,
bildiğimiz, kara buğday unundan
sevgiden
şu, suda eriyen taştan,
su gibi, şeylerin ve tenlerin
künhüne sızan
ve girdiği kalbin şeklini alan…
bir de tanımlanabilen ve
tanımlanamayan acıdan,
yol azığı, yol bilgisi, yol türküsü
olan acıdan,
suda eriyen ve erimeyen kederden,
suda eriyen ve erimeyen ezinçten.
ve bütün bunları, bunları bilmenin,
bunlarla var olmanın verdiği,
ağır baş dönmesinden yaratılmıştır,
büyük ve içkin sarhoşluktan yani,
büyük ve aşkın uyanıklıktan…
Cahit Koytak