"ruh huzursuz olunca beden hareket ister" diyor Milan Kundera.
( bloğumda daha önce benzer konuda yazmıştım.)
sürekli bir eylem içinde olmayı seven insanlar var...
şaşıyorum onlara …
şaşıyorum onlara …
bazen hareketli olmak bazende durup şöyle bir bakmak gerekiyor bence... ayağını
uzatıp etrafı seyretmek, kendi içine, hayatına bakmak, içinden geçen
sesleri dinlemek filan...
belkide içinden geçen sesleri duymamak, kendinle karşılaşmamak için sürekli hareket etmek gerekiyordur...
bu yüzden bir çok insanın durmamacasına hızlı ve hareketli bir hayat yaşamaya çalıştığını düşünürüm, içindeki sızlanan, şikayetlenen, hatırlatan ve bazen suçlayan sesleri duymamak için.
geçenlerde elime tekrar aldığım "yavaşlık" kitabında Kundera şöyle diyor :
"yavaşlık ile
anımsama, hız ile unutma arasında gizli bir ilişki vardır:
Bir adam
sokakta yürüyor. birden bir şey anımsamak istiyor, ama anı uzaklaşıyor. o anda,
kendiliğinden yürüyüşünü yavaşlatıyor.
buna karşılık az önce yaşadığı kötü bir olayı unutmaya çalışan bir insan sanki bulunduğu yerden hemen uzaklaşmak istiyormuş gibi elinde olmadan yürüyüşünü hızlandırır."
buna karşılık az önce yaşadığı kötü bir olayı unutmaya çalışan bir insan sanki bulunduğu yerden hemen uzaklaşmak istiyormuş gibi elinde olmadan yürüyüşünü hızlandırır."
"yavaşlığın derecesi anın yoğunluğu ile doğru orantılıdır; hızın derecesi unutmanın yoğunluğuyla doğru orantılıdır."
"çağımız hız iblisine teslim ediyor kendini ve bu nedenle kendisini kolayca unutuyor."
"motosikletinin üzerine yumulmuş giden bir insan bu gidişin somut bir saniyesine verir kendini yalnızca; geçmişten ve gelecekten kopmuş bir zaman parçasına tutunur; esrime durumundadır; işi ,karısı, çocukları, kaygıları umurunda bile değildir, unutmuştur onları, bu nedenle korkmaz, çünkü korkusunun kaynağı gelecektedir ve gelecekten kurtulmuş bir insan için korkacak bir şey yoktur."
anı yaşayarak geçmişten ve gelecekten kurtulabilir miyiz gerçekten?