Delilerle düşe kalka, sonunda kendi de bir çılgınlık buhranı geçirmemiş deli doktoru var mıdır? Kendini delilerle uğraşmaya adamasının sebebi, zaten içinde var olan gizli bir delilik değilse eğer, buna bile şükretmelidir. Psikyatrların çalışma konusu, çoğunlukla kendilerini etkiler. Ama bu etkilenmeden önce, pskiyatrın bu konuyu seçmesinde hangi karanlık eğilim, hangi büyüleyici korku rol oynamıştır?
30 Mart 2011 Çarşamba
İlgilendiğin konuyla neden ilgilendiğini biliyor musun?
Delilerle düşe kalka, sonunda kendi de bir çılgınlık buhranı geçirmemiş deli doktoru var mıdır? Kendini delilerle uğraşmaya adamasının sebebi, zaten içinde var olan gizli bir delilik değilse eğer, buna bile şükretmelidir. Psikyatrların çalışma konusu, çoğunlukla kendilerini etkiler. Ama bu etkilenmeden önce, pskiyatrın bu konuyu seçmesinde hangi karanlık eğilim, hangi büyüleyici korku rol oynamıştır?
29 Mart 2011 Salı
unutkanlık üzerine...
27 Mart 2011 Pazar
Türk Basınında 29 yıl...
O oniki ben on dört yaşındayken bir dergi çıkarmaya karar veririz.Derginin kapağındaki emzikli bebek resmine aldanmayın bu aslında bir gençlik dergisidir.
Çoğu kareli kağıttan oluşan dergi üzerinde de belirtildiği gibi "iki haftada bir çıkar".İçeriği ise "magazin, moda ,eğlence, anket, müzik, kitap, bulmaca, mizah, söyleşi ve spor " olarak belirlenmiştir.
İlk sayının ilk sayfa yazısı Binnur'a aittir.Altta verilen iletişim adresi ise benim uzun süre yaşadığım bekarlık evimin adresidir.
Üçüncü sayfada ilginç olaylar köşesi vardır.Burada Ekvatorlu Manuel Andrade tarafından bir pirinç tanesi üzerine çizilmiş resmin öyküsü benim kalemimden anlatılmaktadır.Andrade, bu resmi elinin üstünden kopardığı bir kılla ve kalp atışlarının aralarında yapmış, kalp atım aralarını uzatabilmek için de yoga dersleri almıştır(ergenliğimin yalancısıyım).
Derginin ortasında iki sayfalık kimbilir nerden apartılmış bir kişilik testi var.Abuk sabuk sorulara verilen abuk sabuk cevap şıklarından birini seçerek nasıl bir kişiliğiniz olduğunu öğreniyorsunuz.
Sekizinci sayfa "Eğlencelik" bölümü.Bu sayfada benim kalemimden "Ekmeğe neden yağ süreriz ? /gıcırdamasın diye, dışı var içi yok,dayak yer suçu yok/ top" benzeri yedi adet zeka ürünü bilmece, bir adet karikatür ve John Steinbeck'in "Cennetin Doğusu" kitabının tanıtımı yer alıyor.Dokuzuncu sayfa Şişe içindeki en küçük geminin haberini "bu da ilginç" başlığıyla ve gene benim kalemimden veriyor. Sayfada ayrıca ilerde ressam olacağımın habercisi olan şişe içinde gemi resmim de var.
Onuncu sayfa (ne çok sayfası var bu derginin yahu) gene benim tarafımdan hazırlanmış bir anketten oluşuyor. (Derginin yazı işlerine ben bakıyormuşum sanırım) Konusu "Sağlıklı bir insan mısınız?". "Sabah kalktığınız da nasıl hissedersiniz?,Dertlerinizi herkese tekrarlar mısınız?,Her zaman mutlu görünmeye çalışarak gülümser misiniz? ve Gezip eğlenmeyi sever misiniz?" şeklindeki dört adet soruya cevap vererek sağlık olup olmadığınızı öğreniyorsunuz.
Onbirinci sayfada bir genç kız çorabı ve giyimini beğendiğimiz bir kızın fotoğrafının altında Müjde Ar'la yaptığımız söyleşi yer alıyor.Müjde Ar bu söyleşide dergimizin sorduğu (!) üç soruyu cevaplıyor .Fotoğrafının altında ise "Müjde Ar bizimle konuşurken çok dalgındı" yazıyor.(Oturduğumuz yerden haber uydurma yeteneğimizle harbiden gazeteci olabilirmişiz)
Anketin altında mizaha önem verdiğimizi gösteren bir karikatür, direksiyonda makyaj yapmamamız gerektiğini söyleyen faydalı bir bilgi ve sanatı da önemsediğimizi gösteren Leonardo Da Vincin'in bir resmi yer alıyor.
Dergimizin ilk sayısı böyle, elimde derginin bir de üçüncü sayısı mevcut ama o da başka bir yazı konusu.
24 Mart 2011 Perşembe
Beynimin meydanlarında hür atlar!
Okumak beyinde merkez kaç etkisi yaratı. Öyle hızlı döndürür ki tepsiyi kelimeler, günlük dertler usta bir çaycının çay bardakları gibi beyin çeperlerine yapışır kalır.
Evham Hanım
Acaba filanca sene falanca kişi bana kötülük yapmak istedi mi?
Acaba bir gün aniden yazma yeteneğimi yitirirsem ne olurum? Acaba bir gün yazma yeteneğimi yitirsem ne olurum diye sormak sormamaktan yeğ mi beter mi?
Çağırır didinmeye, yorulmaya, hırpalanmaya,savaşmaya.
"Bak gördün mü nasıl da çağırıyor toplum seni,sakın gelme oyuna,çıkma dışarı.Kal burada benimle bu kuytuda yaşlan...Ben sana kurabiyeler pişiririm daima."
Evham Hanımın sesinin dalgasında.
17 Mart 2011 Perşembe
Bahar:Belki bir Mevsim Belki bir Ömür
Binnur Akhun Önen
Şimdi bahar… Her dalına bağlı bezleri, çaputları ile rengarenk dilek ağaçlarını seyretme zamanıdır. Çaputların rüzgara teslim uçuşan kuyruklarının peşlerine takılıp dilek tahmin etme oyunu oynamalı şimdi…Vermeli sırtını kurdelesiz, bezsiz bir gariban ağaca…. Neden bu değil de öbür ağaç seçilmiş dilek ulağı olarak bir türlü bilemeden, yürekler-dilekler ve umutlar arasında kaybolmalı….
Ama adı üstünde, “Bahar” bu, fazla kederlenmeye gelmez. Başlamışssak dileklerle dolu kalplerin ağırlığının altında ezilmeye, bizi en iyi şairler kendimize getirir...Öyle ya baharın kıymetini en çok onlar bilir, ya da onlar insanlığın hissettiklerinin “resmen atanmamış” sözcüsü gibidir...
Baharın İlk Sabahları
Tüyden hafif olurum böyle sabahlar
Karsı damda bir güneş parçası,
İçimde kuş cıvıltıları, şarkılar;
Bağıra çağıra düşerim yollara;
Döner döner durur basım havalarda.
Sanırım ki günler hep güzel gidecek;
Her sabah böyle bahar;
Ne is güç gelir aklıma, ne yoksulluğum.
Derim ki: 'Sıkıntılar dursun!'
Sairliğimle yetinir,
Avunurum.
Orhan Veli Kanık
Tasavvuf erenlerine göre gönül, tanrının insana kendini sezdirdiği yer sayılır bu nedenle tanrısal bir evdir . Dört mevsim içinde gönüle en çok hitabeden mevsim bahar olsa gerek. Hepimizin içindeki tanrısal ev doğanın uzun süren bir içe kapanıklık döneminden sonra şenlenmesi ile ışıldar. Temizlenmiş paklanmış evlere konuk almak ister, aldığı konuğu baş köşeye oturtmak ister insan. İşte bu nedenle bahar aşk mevsimidir, baş köşeye oturtulacak birisinin arayışı içinde insanlar, her gün sokaklarda birbirlerine teğet geçerler bilmeden ne kaybettiklerini...Kimi zaman denk gelir; büyük bir aşk doğar, kimi zaman denk gelmez; bir bahar daha yanlış insanla harcanır gider...
Bir de dostlar vardır aşk’dan da üstün, bitimsiz, bir bahara sıkışıp kalmamış... İşte onlar gidince biter bahar, yapayalnız kalınır hayatın kışına karşı.
MEVSİMLER
Bu kışı da devirdik derdi,
Şubat’ta bir gün güneş açacak olsa.
Saçmalama, derdim, kar bile yağar haftaya.
Olsun, ne önemi var, ne kaldı ki
Şunun şurasında ilkbahara?
Telefona sarılırdım kar yağdığında sonra ,
Hani, derdim, hani bahar, dışarı baksana!
Say bak, derdi, kaç günü kalmış Şubat’ın.
Tartışırken biz böyle, bahar geliverirdi.
Daha kötüsü, Ağustos başlarında,
Yeni dönmüşken Londra’dan ben,
Bu yaz da bitti, derdi birden, Ağustos’un
Kıştır zaten yarısı. Dönüşün yaklaştı.
Hayır, derdim, dışarısı kırk derece,
Dört haftası var bu ayın daha;
Buna bir de pastırma yazını ekle.
Ne eklersen ekle, derdi, geliyor işte kış yine.
Aceleye getirmeyi sevmem ben mevsimleri.
Zaten geçiyorlar. Zaten geçiyor yıllar.
Beş kış devirmişim işte Fikret gideli
Roni Marqulies
Resim=Monet- eşi Camille resim çizerken...
Yazi: Cok eskilerden, Izmir Plus dergisine yazdigim bir yazi...
12 Mart 2011 Cumartesi
Ne zaman bira-patates yapıyoruz?
2 Mart 2011 Çarşamba
1 Mart 2011 Salı
sevilmekten kaçamazsın
"Onun kadar sessiz ama gözleriyle bu kadar geveze birini tanımamıştım."
"Vücudumdaki son su damlası da gözlerimden yaş olup akıncaya kadar ağladım"
"Bu kızın iyiliği her hücremi acıtıyor"
"Hikaye" dedi ihtiyar adam "Dinleyecek kulak olduğunda anlatılır"
"Bazı zamanlarda" diye söze girdi terzi."Değiştirmek için mücadele etmemek daha iyidir.Kabul etmenin de iyi yanları vardır.
"Tanrıya güvenmelisin.O herkesin istediğini verir.İnsan seçimlerinden memnun kalmayınca ona verilmiş olduğunu unutmayı tercih eder.
"Suçu başkalarına atmak rahatlatıcı olmalı"
"Ne tür bir cehennemdeyim ben?"
"Kendi hayatındasın..."
"Ben rüyadayım değil mi?"
"ya uyanmışsan?"
"Sen hiç bırakmadın ki!"
"Sen nereden bilebilirsin ki bunu:Tabi ki bıraktım"
"Üstünü örttün,görmezlikten geldin, gömdün yada yok etmeye çalıştın. Ama hiçbir duygunu, acını, nefretini, kırgınlığını, kinini, asla bırakmadın"
"peki biri senin aşık olduğun birine...aşık olsa ne hissedersin?"
"Ne güzel derim. Aşık olunacak birine aşık olmuşum"
"sevilmekten kaçamazsın" dedi kız gülerek."Sana inandırıcı gelmese bile"
"Neden bu kadar üzgünsün?"
"bilmiyorum"
Yanıma geldi. Gözlerimi bulmaya çalıştı.Görmek istemiyordum ama, yakalandım. Yumuşacıktı bakışları.Gülümsemesi gözündeydi sanki...
"Seni sevmek bu kadar zor mu?" dedi.
Benim okumaktan,konuşmaktan zevk aldığım yazar arkadaşlarım var.Biri sizinde burada benim gibi zevkle okuduğunuz ve yazdığı kitabı ile Paris'e ödül almaya gidecek olan blok ortağım.
Bu cümleler ise Levent'in lise, benim orta yaş arkadaşım Sevgi Saygı'nın en sevdiğim kitabı "Gezgin" den alıntılandılar. Böyle ayrı ayrı size çok anlamlı gelmeyebilir ama kitabın bütünlüğü içinde çok anlamlı cümleler.
Bence "Gezgin" gözden kaçmış ve hakkı yenmiş bir kitap.Kitapta bir gezginle birlikte yola çıkıyorsunuz ve yolun sonu kendi içinize varıyor.
Hele çocukluğunuzdan kırgınlıklar ve üzüntüler taşıyorsanız -kim taşımıyor ki- göz yaşlarınızı tutabilmek ne mümkün.
Sevgi'den daha çoook kitap okumak istiyorum.