24 Ocak 2011 Pazartesi

Orhan Pamuk "Kara Kitap"ı yazdığı için Nobel aldı



    Şu an herkesin kolayca dile getirdiği, binlerce kürt ve ermeninin yanlış politikalar sonucu öldürülmüş olduğunu kimsenin söyleyemediği yıllarda dillendirdiği için almadı “Nobel”i (bir kelime Orhan Pamuk okumamışların yada Pamuğa karşı “Salieri” hisleri besleyenlerin iddia ettiği gibi).

    Ben onun nobeli “Kara Kitap”ı  yazdığı için aldığından kitabı üçüncü kez ve göz yaşları içerisinde bitirdiğimde emin oldum.

    Kara Kitap’ı ilk okuyuşumda, yazarın uzun , ayrıntılı, büyüleyici cümlelerine, iç içe geçen bin bir çeşit öyküye, Galip’in hüznüne, Rüya’yı sevme biçimine ve Celal’in insanı kendi derinliklerine götüren  makalelerine hayran olmuştum.”Orhan Pamuk bu kitabın üzerine artık ne yazabilir?” diye düşünmüştüm. Sonrasında çıkan ve kimini sevip kimini sevmediğim tüm diğer kitaplarını hep “Kara Kitap”ın hatırına okudum.

    Kara Kitap'ı okurken Galip’in Rüya’yı sevme biçimini kıskanmış,”beni de böylesine seven biri olsa keşke “diye hayal etmiştim.Yıllar sonra hayalim gerçekleşip  evlendikten sonra kitabı ikinci kere elime aldım.Bu sefer kitabın ilk sayfasında Levent’in Şeyh Galip’ten benim için yazdığı iki dize de vardı.İkinci kere okuyor olmama rağmen bazı hikayelerin ilk kez farkına vardığımı hayretle fark etmiştim.

    Levent’in gidişinden sonra eski bir dost gibi kitabı üçüncü kere elime aldım.Yine daha önce dikkatimi çekmeyen ama şimdi hoşuma giden tadlar bulduğum gibi üzüntüme, hüznüme ortak olan cümleleriyle de ağladım:

    “Rüya’nın anılarıyla hazırlıksız bir zamanda karşılaşmamak için hayatımı, pek de sıkı olmasa da, bir denetim altında tutuyor, beklenmedik bir zaman ya da yerde üzerime çökmesinden korktuğum hüzünden dikkatle kaçınıyordum….”

    “Bazen yazıhanemdeki eşyalar arasında, bir odada, tuhaf bir şekilde gözümden kaçtığı için atılmamış eski bir eşyasına rastlıyorum hala.İlk tanıştığımızda üzerinde gördüğüm çiçekli elbisenin mor düğmesi;birini saçlarına iki eliyle yerleştirirken öbürünü dudaklarını kenarında tuttuğu küçük, kara firketeler;   Suzan Yengenin saç fırçasına takılı kalmış saç telleri.
Bu nesnelerden birini Nişantaşı sokaklarındaki, apartman önlerindeki çöp tenekelerinden birine usulca, saygıyla, titizlikle bırakıp kaçmadan önce, onları birkaç gün, bazen birkaç hafta,hatta –peki peki- bir iki ay kirli ceplerimde taşır, onlardan acıyla uzaklaştıktan sonra bile, bir gün anılarıyla birlikte bu hüzün eşyalarının da bana tek tek geri geleceklerini düşlerdim.”

Ekşi sözlük Kara Kitap için der ki:


"orhan pamuk'un bence en başarılı eseri
gizem ve mistizmi çok iyi kullanmış
tedbil-i kıyafet, haliçteki hazineler, yüzleri okuma, yeraltı dehlizleri, görev için yola düşen cellatlar...

tam olarak bir arayış ama tüm zahmet okuyucunun.
çünkü yazar önce hazineyi pul pul saçmış etrafa, sonrada üzerine sapla samanı atmış.
bul bulmak istediğini.
ya da mehdi
yi bekle kitaptaki gibi"

"anlattığı pek çok şey, içerdiği bir sürü oyun. herşeye eyvallah. ama kara kitabı bambaşka kılan bir diğer şey içine girdiğiniz, nerdeyse soluduğunuz atmosfer. acaba böyle birşey miydi kentten yükselen şüphe, kentin karanlığı hep aynı mıydı, birbirinin yerine yazan yazarlar, ucu bucağı bulunmayan cinayetler mi vardı. bir padişah kendisini aramış mıydı hiç. bir berber, bir berbere aynı endişeyle bunaldığını söylemiş miydi. galiple birlikte sokaklarda gezinmek, büyülü kente girmek, her suratın arkasında başka birini görmek her öykünü bir başkasının öyküsünden bilmek. darbe öncesi karanlık sokaklarda, arkadan vurulacakmış gibi ama bunu hiç bilmeden rüyada gibi rüyayı arayarak dolanmak."

2 yorum:

  1. ”Orhan Pamuk bu kitabın üzerine artık ne yazabilir?”

    bu benim de düşüncemdi.
    ve uzerine de yazamadı derim.

    YanıtlaSil
  2. kara kitap'ı bir süre kara listeye almalısın :)... ne yazık ki parmak bastıgın benzerlik kitabı tekrar okuma cesaretin olması anlamında beni şaşırttı. ve tekrar gücüne hayran kaldım.

    YanıtlaSil