30 Ocak 2011 Pazar

ait olamamak!



Önceleri popülaritesinden rahatsız olduğum için, sonraları 20 metre ötesinde deterjan, et, ped vs bulabildiğim mağazalarda bulabilmekten hoşlanmadığım için ancak yine de elime alıp evirip çevirmekten ve bir de çevirisini beğenmemekten mütevellit burun kıvırmalar eşliğinde raflara geri koyduğum bir kitap Ye, dua et, sev.

Bir kaç bardak biradan sonra kime sorsanız adı ye, iç, ..ıç, koş, atla hopla, zıpla vs, vs. olarak degiştirilebilcek, ancak her türlü değişime rağmen gençliğini 80'lerde yaşamış tüm kitap kurtlarına bir Nihal Yeğinobalı çevirisi tadı veremeyecek bir kitap bu bahsettiğim.

Zaman zaman ukalalık ruha iyi gelir, nasıl olsa öyle veya böyle hepimiz ölmeyecek miyiz?
O halde söyleyeyim de rahatlayayım. İddia ediyorum bu kitabı ben daha iyi çevirirdim, ancak bu başka bir günün konusu ve kabul edelim ki kendi yayın evim dahil hiçbir yayınevi bana bir kitap çevirmem için fırsat vermiyor. Bu durum bana bazen bir işi icra edebilmek için doğru zamanda doğru yerde olma gerekliliğini bir kez daha hatırlatıyor ve ben yine doğru zamanda doğru yerde olamayanım heyhat!

Tüm bu laf salatasına maruz kalma nedeniniz ise tamamen çeviriden bağımsız, ve tamamen kitapta bende iz bırakan bir cümle (ya da paragraf) ile ilgili.

Tüm yaşamını bir kenara koyarak bir yıllık bir İtalya, Endonezya ve onun gibi bir ülke daha "trip"ine girecek kadar geniş bir hesap defteri ve tam olarak olmasa da "hayat bir keredir ulen! başlatmayın" tarzında kelimeleri sevgili kocasına sarfedebilecek kadar sağlam bir "göz"e sahip kahramanımız nihayetinde İtalya'dadır.

Peki ama öncelikle niye İtalya? Çünkü kahramanımız o ülkenin dilini sırf ona şiirsel geldiği için öğrenmek ister (bu duygu bana çok tanıdık geliyor, ancak ben gidemediğim İtalya'yı "siz bize gelmezseniz biz size geliriz" mantığında çalışan kültür merkezlerinde düzenlenen dil kursları ile anlamaya çalıştım- ve hep bir şeyler yarım kaldı).

Kitap kültürel anlamda öyle gerçektir ki itiraf etmeliyim ki hiç bir İtalyanca kursunda öğrenemediğim İtalyanca küfürler, sayesinde dağarcığıma girer.
Oysaki ben şimdiye kadar "stronzo"*dan başka yakası açılmadık küfür bilmeyen bir insanımdır, ancak bundan sonra bir İtalyanla dikleşme olasılığına ve olası hakaret davalarına karşı avukatımı yanımda taşımak zorunda kalmak gibi yeni bir durumla karşı karşıyayımdır.

Fakat yine de anlatacağım bu veya bunlar değil...

Kahramanımız Liz, sokaklarında 4 ay boyunca avere avere dolaşmak için neleri vermeyeceğim Roma'da bir gün arkadaşına şöyle der:

"Burası benim şehrim değil! Ben burada kalamam. Şu kadınla ben (söz konusu kadın yazarın seksi kadınları harika bir şekilde özetlediği şekilde "siz bana bakabilirsiniz ama ben size kesinlikle bakmayacağım!" türünde bir fulaksesuar züppedir) aynı şehrin insanı olamayız!" der.

Liz'in muhattabı o anda çok bilgece bir yorum yapar. "Çünkü," der "her şehrin bir kelimesi vardır, ve bu kelime sana uymalıdır. Roma'nın kelimesi "sex"tir ve bu tanım sana uymuyor."

Sağduyulu okur bu cümleden sonra şöyle bir duraksar, çünkü onun yaşadığı şehir için bir kelime bulmak adına gerekli zaman ihtiyacı vardır.

Ve okur farkederki son 5 yıldır yaşadığı tutuculuğu ile ünlü şehire ait bir kelime (veya kelime bütünlüğü) varsa o da olsa olsa "öteki dünya"dır.

Oysaki doğduğu kent, İzmir'i yalnızca ve yalnızca " yaşam" sembolize etmektedir.

Okunan kitap popülerdir, okunan kitap et, deterjan, ped raflarına 20 metre ötede bile bulunabilimektedir ama içindeki bir cümle için bile almaya değerdir.

"Şimdi artık neden bu kente ait olamadığımı anlıyorum.

Teşekkür ederim"
denir
ve yazı bitirilir.


NOt: Stronzo: Shit (Türkçe söyleyince ağır geliyor -kusura kalmayın :))

2 yorum:

  1. Gamlı bir baykuş olarak ne söyleyeceğimi tahmin ediyorsundur ya gene de söyleyim,bu yıl İzmir'den gitmeyi çok istedim,mecburiyetler olmasa gidebilirdim.Alıştığım şehir anlamsız hale geliverdi.Hayata olduğu gibi şehrede anlam veren biziz galiba...

    YanıtlaSil
  2. Hayatla şehir farklı mı?
    Napiim çomak sokmadan duramadım be nihavent... Düşünmeden yazmışsın :)

    YanıtlaSil