28 Şubat 2012 Salı

hüzün ki en çok yakışandır bize..





Elimdeki bir kaç kitaptan biri de Cem Mumcu'nun "Kendine Bakma Kitabı". 
Kitapta insanı düşündürten, kendini sorgulatan  yazılar var. 
Bilmiyorum sizin ilginizi çekiyor mu ama bana  anlamlı gelen bazı bölümleri kısaltarak burada paylaşıyorum. 


Bu sefer ki melankoli üzerine...
belki de yaratmanın, üretmenin ve sanatçılığın bir parçası melankolidir kim bilir...



Zannedilir ki melankoli acının peşinden gelir insana. Oysa pek öyle değildir. 

Melankoli acının sonrası veya öncesi değil bizzat kendisidir. Öyle durup dururken, hiçbir şey olmadan damdan düşer gibi iner insanın tepesine. 

Tolstoy ne kadar başarılı, ne kadar mutlu olduğunu düşündüğünün ertesi günü düşer zifir karanlığa. İçinden dalga dalga kalkar ölme isteği. Eros, Thantos’la savaşa tutuşur. Ne mene bir şey olduğunu yaşamayan bilemez. 

Savaş meydan savaşıdır ;  üstelik  meydan insanın kendisidir. İki türlü kanarsın. Tolstoy evdeki silahları kilit altına alır, saklar. Kimden mi saklar? Kendinden tabi. Tetiği çekmek üzere olan da, dolapları kilitleyen de aynı kişidir. 

Kütüğün üstüne konan başla cellâdın başı aynıdır yani.

Bende ilkin küllük arazı başlar. Evdeki küllükler çıkartabilecekleri yangın ihtimaline karşı suyla doldurulurlar ha babam. Yakıp kavuracak olanlar küllükler değildir oysa. İçimden dalga dalga kalkmaya başlayan gece kuşlarıdır.

İnsan,  kendindeki karanlıktan haber alınca kendinden kaçar. Bir yerde bir taraf kazanacaktır. 

Görmedim ama bilirim Hemingway’in kendini uçağın pervanesine atmaya çalıştığını da. Ama çağın hastalığı bu ya hep bilindik nedenler ararız olup bitene. 

Oysa her şeyin bir nedeni yoktur ya da -daha doğrusu- nedenler hep bize görünün cinsten değildir. Aslında en önemli şeyler çoğunlukla bizim görmediğimiz, bilmediğimiz, bilemediğimiz nedenlerle olanlardır. Niye dalgalandığını her zaman bilemeyiz. Ama bazılarında, bazılarımızda başka türlü bir geçmişin izleri vardır.

Melankoli kapkara bir kepçedir. Kendi derinlerimize daldırdığımız kapkara bir kepçe. Ama yukarı çıkardığımız balçık kendi hamurumuza eklenir. Eğer çıkabildiysek karanlıktan, iyi bile gelir. İnsan ki kendi aynasında büyüdükçe küçülür, küçüldükçe büyür.

Şimdilerde çalışıyorlar. Sarmalların arasında hüznün genini bulacaklar sonra hüzne yatkın çocukları doğmadan alacaklar analarının karnından. Hüzün bu sistemde maliyeti arttırıyor zira. 

Yani doğmadan ölecek yakında melankolikler. Ve tabii Tolstoy’lar, Hemingway’ler, Plath’lar, Haşim’ler, Leanardo’lar, Nietzche’ler, Zweig’lar, Pavese’ler ve onların sarmalından gelen insanı insan yapan bütün nesiller.

Cem Mumcu



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder