1 Temmuz 2011 Cuma

Yaranın çıplaklığına vurulmaz





Blok ortağımla bloglarda, facebook'ta, twitter'da  yazmak üzerine konuşuyoruz.

İnsanların eskiye oranla daha fazla teşhirci olduklarından, daha fazla görülmek, bakılmak istediklerinden, ilişkilerini ve özel hayatlarını internette sergilemekten zevk aldıklarından söz ediyoruz. 

Artık evlilik yıldönümleri, ayrılmalar, barışmalar, kavgalar, flörtler herkesin gözü önünde gerçekleşiyor.Mahremiyet ve romantizm demode oldu.

Andy Warhol haklı çıktı herkes bir dakika da olsa meşhur olabiliyor artık. 

Tabi bu tartışmanın ucu kendimize de değiyor. Çünkü bizim de çoğunlukla  kendi dertlerimizden bahsettiğimiz bloglarımız var. Ama bence blogda yazı yazmanın daha samimi ve özel bir hali var.

Facebook'ta yazmak kahvede herkesin içinde ve herkese duyurarak konuşmak gibi geliyor bana, blog ise seni evinde ziyarete gelenlerle sohbet etmek gibi.

Başka bir blog yazarının yaşamını, duygularını sıkıntılarını okuduğumda "ne kadarda aynıyız, ne kadar da insanız, hepimiz eşit oranda dertli, yalnız ve yaralıyız" diye düşünüyorum. 

Ben tam bunları düşünürken Murathan Mungan sözü alıyor ve şöyle diyor :

"Dünyanın bütün hikayeleri aile yaralarıdır. Orada başlar, orada gelişir oraya dönerler.

Birikmiş ev içi kinleri, mutsuzluk fazlası, kirli sırlar, açık yada örtük şiddet, aşırı sevginin yaraladığı benlikler, istenmezlikler, erken kayıplar, öksüzlüğün, yetimliğin, üveyliğin saymakla köpüren, köpürdükçe birbirine benzeyen nedenleri...

Mutlu yada mutsuz bütün sonlar kaçınılmazdır. Bunu bilince daha rahat anlatır insan bir başkasına kendi hikayesini.

Yaranın çıplaklığına vurulmaz.Anlatmaya soyunanlar buna güvenir.

Giyinik yaralarla yazanların, anlatanların hikayelerindeyse bizi inandırmayan bir şeyler vardır.

Yarasının farkında bile olmadan yaşayanlarınsa anlatmaya, dinlemeye değer hiçbir hikayeleri yoktur, onların düzayak mutlulukları vardır ; kolay sevinçleri.

Bir dosta yarasını gösterir gibi anlatanlar için anlattım bu güne kadar ne anlattıysam."

Senin yaranı gördükçe benimki kabuk bağlıyor, yaran kapansın diye benimkini gösteriyorum...









3 yorum:

  1. belki asla yaralarımız tam olarak kapanmayacak. kapansa bile iz kalacak. ama olsun sen yaranı banagöstermeye devamet, hicbir işe yaramasa da beni sevdigini, beni önemsedigini hatırlatırlar bana. ki sevilmek gibisi yoktur. (bir kacı eksik) tum arazlarını anlaattıgın insan tarafından hele.
    insan iste o zaman derki, tüm arızalarıma ragmen demek o kadar da igrenc degilmişim. ya da karşı taraf acısından ele alırsak eger, tüm arazlarıma ragmen beni seviyor. benim hayat yolunda bir yerlerde unutulmayı hak eden biri oldugumu düsünmüyor. :) Hayat yolu dedigin uzundur. İnsan yanında demirbaş insanlar ister. Benimbir kaç demirbaşımdan biri olur musun? (olmuşun bile ya)

    YanıtlaSil
  2. doğru diyosun, şu hayatta öğrendiğim bi şey varsa o da "sevilmek gibisinin olmadığıdır"

    YanıtlaSil
  3. " Senin yaranı gördükçe benimki kabuk bağlıyor, yaran kapansın diye benimkini gösteriyorum... "

    Ne doğru...

    Ve bizler ne yalnızız bu " hep beraber olma " ortamları çoğaldıkça bahsettiğiniz platformlarda...
    Hep anlatır,hep söylerim ama bu da çok doğru gelir:
    bir leylekle bir saksağan mıydı? Beraber görünür olmuşlar...Beraber uçar,beraber yemlenirlermiş..Görenler bir anlam verememiş...Neden sonra bakmışlar ki ikisi de topalmış...
    Birbirimizi yaralarımızdan tanımanın tarif edilemez mutlulğu mu demeli,paha biçilemez...
    Ve ne doğru evet,oralarda buralarda ifşa etmeye benzemiyor blog işi,ne güzel demişsiniz evinize gelene anlatmak gibi...
    Bir de Alkımın bir yazısında okumuştum dün,yazmanın bir güzel yanı da " Yanınıza gelip vişnelerden falan bahsetmem,komik gelir.Ama burada yazmak başka " kabilinden bir şeydi...
    Ne farklı bir his sahiden de...
    Ve iyi ki var yazmak,ve yaralar...

    YanıtlaSil