21 Temmuz 2011 Perşembe

Korteks - Morteks, yazmak için eften püften nedenler...

ömür dediğin üç gündür
dün geldi geçti, yarın meçhuldür
o halde ömür dediğin
bir gündür, o da bugündür

der Özdemi Asaf bir şiirinde.

Ancak eksik bilgiyse tamamlayın, ya da olmadı düzeltme hissinizi kendinize saklayın, korteks tabakası diye bir şey vardır insan beyninde, işte o ne idüğü belirsiz, ancak kimi sarhoş sofralarına meze tabaka, meze olmasından belli bir şekilde alkol desteği ile aradan çekilir ve insanı dünün ve yarının prangalarından kurtarır, ona sadece ve sadece bugünü hediye eder.

Bir word vardır benden içeri. Proust’u Proust yapan kalemidir kalemi.

Neyse ki adamın zamanında Word diye bir şey yokmuş, böylece hiçbir kelime işlem programı onun insanı bir nehir misali eller üzerinde, bir rüya kayganlığında varoluşun ışıltılı denizine taşıyan sayısız kelimeyle örülü, paragraflar, paragraflaaaaar süren cümlelerine karışan olmamış.

Oysa ben medeniyetin bu ağır yükünü üzerimde hissetmekteyim.

Ne yazsam word derhal hüküm vermekte. Elinde yeşil bir kalem, cümlelerimin altına derhal bir çizgi çekmekte. Henüz uzun cümle arsızı olmamışsan eğer, yapacağın hareket belli. Cümle üzerinde acil bir sağ klik; açılır pencere demekte: Çok Uzun Cümle.

İyi de sana ne!

Yazı benim.

Yazan benim,

Okuyan üç beş kişi. Onlar da buraya zaten beni ben gibi kabul ederek geldi.

Ne demiştik?

Korteks tabakası.

İşte o tabaka neyse ona ifrit oluyorum. Günlük hayat hay huyunda, kendime çizdiğim sınırlar dahilinde zaman zaman bir iki kadeh parlatıyorum.

İşte o zamanlar, zihnimin karanlık sularına bir güneş gibi doğuyor dizeler:

ömür dediğin üç gündür
dün geldi geçti, yarın meçhuldür
o halde ömür dediğin
bir gündür, o da bugündür

İşte o zaman, siliniyor tüm belirsizlikler. Ya da aslında her zaman oldukları gibiler, ancak benim umrumda değiller.

Güzeeeeel…

Okuyan da bu hatun kişi her zaman içiyor zanneder?

Değil, değil de, şu an ki konu bu.

Bir başka konu ise yazarların ne kadar ahmak olduğu.

Herkes zaman zaman içer, ama kimse bunu yazarak itiraf etmez.

Bilin ki dünyanın en dürüst itirafçıları yazarlardır.

Anlatmak, başkalarına yorum yapma hakkını tanımaktır.

Ancak tüm bu koşuşturmaca ve iki yakayı bir araya getirme telaşı içinde kim size “an”ı yalnızca “an”ı hediye eder?

Geçiyorum parklardan bahçelerden.

Görüyorum büstler, görüyorum heryerde heykeller.

Hayat öyle hızlı ki, bronz bir büste dönüşmüş şahsiyetin adını bile okumak mümkün değil. Okusam ne fayda. Farzedelim Çakır Ahmet Paşa (yok böyle biri ya), diyelim ki şehri korumuş haçlılardan. Ve varmış 4 karısı 18 evladı. Ve o kahramanca savunurken şehri, saplanan bir hançerle ve dahi bir tane daha, olmuş ölümcül bir yarası. Ve ardından 14 yıl 14 ay yas tutmuş 4 karısı….

Ne fark eder?

Görüyorum, büstün altındaki bankta öpüşmekte sevgililer.

Çünkü hayat bir gündür, o gün de bugündür.

Ve gidenler için ise bir gün bile değildir.

Bu durumda içmemelidir de ne bok yenmelidir?????


Resim: bir nebula ya da ne bu laaaa?

2 yorum:

  1. yaa ne mübarek adamdı çakır ahmet paşa :)
    hayat bi gündür o da bu gündür, o zaman bol bol gezip,bol bol konuşup,bol bol gülmeli, ikea'da olmadı kipada,zaman zaman kordonda,bazı bazı göztepede bira içip anın tadını çıkarmalı.. aaa yaptık zaten bunu :))

    YanıtlaSil
  2. yeni bir şey söyleyelim o zaman :)

    YanıtlaSil