8 Haziran 2011 Çarşamba

son 20 yılın muhasebesini yaptım, açık veriyorum kahretsin!

Çocukken, “müteattit” defalar babamdan duyduğum bir söz var: “Türkiye’de aç kalınmaz!”

Canım babam bu lafı üniversite yıllarımdan beri 6 kez meslek, 8 kez işyeri değiştiren beni, biricik kızını düşünerek söylemiş değil elbet. Çünkü eğer beni düşünüyorduysa hipotezi göreceli olarak yanlış çıkmış durumda; şu an kocam olmasa açım.

Kendimi övmek değil, geçmişimle dövmek adına mesleklerimi bir bir saymak istiyorum.

İletişim fakültesinde okurken bir gazetenin abone servisinde çalıştım (hadi öğrenci mesleği diyip bunu saymayalım), yüksek yaparken havaalanlarında (2 ayrı sene 2 ayrı havalanı) yer hostesliği yaptım. (bu arada lisans ve yüksek lisansı 2 ayrı üniversitede okudum).

Mezun olmadan televizyona kapağı attım, orada “ne iş verirseniz yaparım abüüüüüüü!” modunda muhabirlik, alt ses okuma, arşivcilik, zaman zaman kameramanlık bile yaptım, oradan ayrıldığımda artık İngilizce bir gazetede yazardım.(Arada bedavadan yazdığım dergileri saymıyorum bile) Ardından dürttüler Amerikan menşeeli bir özel bilgisayar kursunda bilgisayar öğretmeni oldum. O da yetmedi, 10 sene içinde Türkiye’nin 2 prestijli kolejinde bilgisayar öğretmenliği yaptım. (İnternet programcılığı türü sertifikalarım da cepte) Bu arada yine çok prestijli bir yayınevinden çıkardığım, biri uluslar arası arenada ödül almış 2 kitabımdan bahsetmiyorum bile (bu bahsetmemiş halim mi?) Senelerin ördüğü ağlar içine 2 ayrı yabancı dil ipi sardım, kendimi de cv’mi de oya gibi işledim. Geçenlerde baktım bilgisayar öğretmenlerinin geleceği tehlikede, ortaya İngilizce sertifikamı çıkardım ve tanıdık okul müdürlerine sertifikamı MEB’e sunup beni İngilizce usta öğreticisi yapmaları için yalvarmaya başladım.

Sonuç:

İşsisizim

Boşluktayım (para kazandırmayan ama itibar kazandıran, fakat bu ikincisi ile bakkaldan bir paket üçü bir arada kahve bile alınamayan bir iş daha, bir kitap daha kısaca, yazma çalışmalarımı saymazsak)...

Seçim öncesi bir partinin reklamı var dikkatimi çeken; gazete başlığında bir yurttaşın isyanı okunuyor: İki üniversite bitirdim, işsizsim!

Bu reklama her denk gelişimizde manidar bir şekilde eşime bakıyorum, o da gülümsüyor. Beş senedir uğraş verip çıkarttığım ikinci kitabımın ödül öncesi mini avansı hariç parasına nail olamadığım kitabım (kitaplarım), diplomalarım, sertifikalarım, özgeçmişimdeki pırıltılı şirket ve kurum adları, yabancı diller, referanslar vs vs vs hepsi bir yana bu gülümseyiş dünyalara bedel.

Olmayan likiditeme, kredibiliteme aldırmadan da bana gülümseyen bu gözler ve dudaklar kendimi şanslı hissettiriyor. Öte yandan dolu dolu 3 sayfa yer işgal eden bol maddeli geçmişimi (öz mü? pöhhhh) yırtıp atasım var. Sarte’ın bir kahramanının başına gelen gibi nereye baksam amansız bir “bulantı”…

Nasıl olur?

Nasıl bu kadar kolay olur harcanmak?

Ama duyar gibi oluyorum, hayat bir yerlerden fısıldıyor; “Dur bakalım, işim bitmedi daha seninle, daha ne meslekler, ne şirketler var göreceğin!”

Hadi bakalım,

El mi yaman bey mi yaman?

Not: Babamın kastettiği aç kalmama durumu tamamen marketlerde, şarküterilerde şu zeytini, bu peyniri tadabilme –ve beğenmezsen almama-özgürlüğü ile alakalıydı.

Not iki: İş var mı abüüüüü?

3 yorum:

  1. üniversiteyi bitirip yüksek lisans yaparken bir adet psikoloğun alınacağı bir çok devlet dairesinin sınavına girdim.Sınava girmeyi beklerken daha kimin işe alınacağını öğrendim,içlerinde tek yüksek lisans yapan kişi olmamda fayda etmedi "yüksek lisansı hangi hocayla yapıyosun,aaa oya hanımla mı, selam söyle" şeklinde mülakatlar geçirdim.Yüksek lisans yapıyor olmama rağmen çalışmadığım, annemden harçlık aldığım için kendimi işe yaramaz ve bir hiçmişim gibi hissettim.Allahtan yurt-kur 28 psikolog birden aldı da işim oldu...Burası arkası,tanıdığı olmayan nitelikli insanlara kendini işe yaramaz hissettiren bir ülke...

    YanıtlaSil
  2. koskocaman bir evet de benden!

    YanıtlaSil