7 Eylül 2012 Cuma

Edebiyat bir sığınaktır...

 
Ahmet Altan'ın çok sevdiğim bir yazısını paylaşmak istedim :

Henry James bir gün Maupassant’ı ziyarete gitmiş.
 

İki büyük yazar.
 
James huysuz biri.
 
Maupassant delirerek ölmüş... ama o sırada henüz kaderini bilmeyen bir adam.
 
James’i, yanında yüzü maskeli çıplak bir kadınla karşılamış.
 
Üçü birlikte öyle yemek yemişler, Maupassant, o kadının “bir fahişe değil, sosyeteden bir kadın”olduğunu söylemiş; bu, James’in daha da hoşuna gitmiş.
 
Ve, hayran kalmış Maupassant’a...
 
İşin hoş yanı James’in kadınlarla bir ilgisi olmaması, hayatını cinselliğin her türlüsünden uzak geçirmiş bir adam.
 
Ama kadından değil, sahnenin kurgulanış biçiminden, olağanüstülüğünden, unutulmazlığından etkileniyor.
 
Bunun, delirmek için kuluçkaya yatmış bir ruhun armağanı olduğunu bilmiyor elbette.
 
Deliliğin, kendini çıplak biçimde göstermediği bir anda akıllılık kisvesi altında ortaya çıkmasının yarattığı o sarsıcı biçimden hoşlanıyor.
 
Zaten, baktığınızda edebiyat, deliliğin, toplum tarafından kabul edilmesini sağlayan bir akılla giydirilmesidir.
 
Yazarların, yazdıklarını insanlara konuşarak anlattıklarını düşünsenize.
 
Olmayan şeyleri varmış gibi anlatan adamları deli diye alıp götürürlerdi.
 
Yazmak, o deliliği kelimelerle saklamaktır.
 
Yazarların hayatlarına baktığınızda orada genellikle delileri görürsünüz.
 
Onları öylesine büyük ve unutulmaz kılan, bu deliliği saklayacak bir aklı o muhteşem deliliklerinin yanında aynı büyüklükte barındırabilmeleridir.
 
Beni en çok etkileyen ise onların, hayatlarında genellikle gösteremedikleri aklı yazarken gösterebilmiş olmalarıdır.

Edebiyat bir sığınaktır bence.
 
Tek tek her biri korkunç olaylarla dolu günlerden kaçıp edebiyatın içine saklandığınızda, orada tazelenir, arınır, zamanın ağırlığından kurtulursunuz, insanlığın en büyük delileri sizi cümleleriyle hayatın elinden kurtarır, sonsuzluğun iyileştirici ferahlığında sizi de o sonsuzluğun bir parçası yaparlar.
 
Bana bunları yazmak iyi geliyor mesela.
 
Çok azının hayatında aklın izine rastladığımız bu delilerin, yazarken gösterdikleri o muhteşem aklı, deliliklerini tanrısal bir gökkuşağından geçirip yeni hayatlar yaratmalarını, bunları inandırıcı kılacak bir güçle anlatmalarını ilgiyle izlerim.
 
Yazdıkları kadar hayatlarını da merak ederim.
 
Çöken bir akşamın içinizde yarattığı kırılgan titremeler, ertesi sabahla ilgili endişeler, bu delilerin sesleri arasında önemini kaybeder.
 
Kendinize gelirsiniz.
 
Ve dersiniz ki...
 
Bir gün Henry James Maupassant’a gitmiş...

Ahmet ALTAN




3 yorum:

  1. güzelmiş hakkaten.
    bu arada bloga hayat öpücügü vermissin.
    ne iyi etmissin :)

    YanıtlaSil
  2. üç yazardan tek yazara düştük...

    YanıtlaSil
  3. su aralar ne yazık ki öyle oldu :( su an bile sorularla ugrasıyorum. aslıonda aklıda yazılacakl cok sey var ama odaklanmam lazım.

    YanıtlaSil