11 Ekim 2011 Salı

Hem kimselerin değmediği, hem de herkeslerin değdiği topraklara basmak...

Bazen kitap okumayı neden bu kadar sevdiğimi düşünürüm.

Vardığım sonuç hep başkalarını beyinlerinden geçene ulaşabilmek ile ilgili bir şeydir.

Bir de bu esnada kendi düşüncelerimi keşfetmek tabi.

Altını çizdiğim her “düşünce” aklımdan zaman içinde geçenlerin somutlaşmış halidir hep.

Günlük hayatın hayhuyundan kendimi bir koparabilsem, tüm bu düşünceler yüzeye yakın yüzen balıklar gibi görünür olmaktadırlar aslında. Ama ben her ne hikmetse, bundan bırakın bir yıl sonrayı, bir gün sonra bile önemi kalmayacak olan şeylere adanır dururum.

Ve orada hazırda, beni beklemekte olan binlerce cümle vardır kitaplarda. Hem de elime kalemi alsam sanki tam da benim yazacağım gibi.

Bu belki de bir yanılsamadır.

Fakat özde herkes kendi kurabileceğini sandığı cümleleri kuran yazarlara tutkundur.

Buna ister kendini bilmezlik deyin, ister hayal kurmak; kitap okumak aslında dünyanın en güzel işlerinden biridir.

Beyninizin uzun zamandır kapısı açılmadık odalarını havalandırır, içerden çıkan enfes kokulu rüzgarla ruhunuzu tazelendirir.

Ve düşünce yoluyla dünyanın ve belki de evrenin ulaşılmadık yerini bırakmaz….

Bir zamanlar,

Masalların büyüsü altında bir çocukken ben, okuduğum bir masal vardı.

Kör olmuş kral babasının gözlerine derman arayan bir prensti kahramanı…

Bilmem hangi dağın ardında saklanmış bir bilge dedi ki ona,

Hiç ayak değmemiş topraklardan bir merhem yap, sür gözlerine babanın,

Prens akıllıydı

Atladığı gibi atının terkisine

Yedi cihanın tozunu toprağına kattı

Tüm toprakların bileşimini hiç ayak basılmamış toprak saydı.

Şu işe bak, bu işe yaradı…

Kör gözü kralın açıldı…

Kitap okumak da böyle bir şeydir işte.

Hem kimselerin değmediği, hem de herkeslerin değdiği topraklara basmaktır kitap okumak.

Böylece gönül gözünüz açılır,

Elbette varolmanın dayanılmaz güzellik kapısının ardına kadar, tam da sizin için açıldığı gibi….

1 yorum:

  1. "kendi kurabileceğini sandığı cümleleri kuran yazarlara tutkun olmak" yazarlara özgü sanırım,ben öyle hissetmem çünkü...benim hissettiğim veya sezdiğim şeyleri benden daha iyi kelimelere döken/anlatan yazarları severim ve herşeyde olduğu gibi edebiyatta da en samimi ve içten yazanları ,en karanlık ve kuytu yanlarını anlatanları...

    YanıtlaSil